Yalnızlık… Şimdiye has olan bir durum değil bu. Geçmişten gelen bir şey. Aslında bir sürü arkadaşım oldu ama bunun tek nedeni aynı sınıftan olmamız yani zorunluluktu. Zaten çoğuyla doğru düzgün konuşmuşluğum bile yoktu. Bu yüzden ne kadar arkadaş denir bilemiyorum. Hafızamı zorlayınca farkettim. Çok önceden vardı. Evet evet, içime istemsizce bir mutluluk geldi, neydi nasıldı hatırlamıyorum ama vardı, vardı işte. O zamanlar saf bir mutluluk vardı. Belki de o yüzden varmıştır. Bak bu olabilir. Çevreye neşe saçan çocukları görünce içim kıpır kıpır oluyor. Sizde de öyle olmuyor mu? Özellikle mutsuzken, yaşadıkları saf mutluluktan bir parça da sizin yüreğinize gelmiyor mu? Ama o kadar kötülük var ki hepsine yetmiyor bu mutluluk. Yavaş yavaş, azala azala… Bu yüzden hatırladığım zaman diliminde hiç kimse yok. Hepsi birer birer yok oldu çünkü verecek bir şey… Bir dakika. Yine bir şeyler geldi maziden. Karşımdalar, o sıcacık insanlar. Hatırladım. Vardı o zamanlar. Mutluluk parçalarımı sonsuza kadar versem bile en ufak bir eksilme olmayacak insanlar… Onlardan sonra oldu zaten her şey. Sonradan gelenler… Çaldılar bunu benden. Benden değil onlardan. Onların hakkıydı, daha öncekilerin. Sonra da adına büyüme dediler. Böyle olmazsa büyümüyormuşuz. Ruh emiciler! Kısa bir sürede yok ettiler. Hayır hayır etmediler. İzin vermedim son parçaları içimde sakladım, gerçekten hak edenler için. Kimseye vermiyorum artık. Eğer bir gün karşılaşırsam onlara vereceğim hepsini, son parça dışında hepsini.
Bu kadardım işte. Bütün hayatım buydu. Başka hiçbir özelliğim yoktu. Yetenek, hayalgücü, fikir, bilgi… Hiçbir şey. Ama benim suçum değildi. Her neyse sonuç bu. Kim böyle birini sever ki? Sevmeyi bırak kim çok değerli zamanını böyle biriyle harcar ki?
Aga boş yapma gözünü seviyim bak dalgana