26 Kasım gece 23 gibi buz gibi soğuk havada neredeyse 1 saat boyunca ortabahçede saçma sapan yürüyüyen bi çocuk vardı. Önce dalga geçtik kendi kendine zikzak çiziyo ve ellerini beraber sallayarak adımlıyordu. Deli dedik güldük, her tur atışında dalga çekmek için önümüzden geçmesini bekledik. Hep yere bakarak yürüyor kafasını hiç kaldırmıyodu. Biz sigara içtiğimiz için bu soğukta dışarıdayız bu avel napıyo dedik.

Yarım saat sonra orta bahçenin bize uzak tarafında hayatımda duyduğum en sinirli ve hınç dolu isyan şeklinde bağırma sesini duydum. Sohbet kesildi hepimiz de oraya baktık çocuk kendi bacaklarına vurup yürüyüş yolundan çıkıp çimenlerde karanlığa doğru yürüdü. Önümüzden geçerken bu sefer burnunu siliyordu ve ağlıyordu. O çocuk deli olduğu için değil delirmemek için öyle yürüyodu.

Ne yaşıyorsun kafanın içinde ne savaşlar veriyorsun bilmiyorum ama geçiyor kardeşim. Her şey geçiyor. Şu hayatta biz de dahil her şey geçici. Mental sağlığın her şeyden çok daha önemli. Sebebi ne bilmiyorum ama geçecek. Çok değil bundan 1 yıl sonra çok daha farklı dertlerin olacak ve hepsini unutmuş olacaksın. Unutmak insana bahşedilmş bir yetenek.

Siyah incecik montuyla bu soğukta yürüyüş yapması çocuğun keyfinden değil hiç sanmıyorum.
Büyük evin ışıkları kapandığı ve çok üşüdüğümüz için kalkmak zorundaydık ve çocuk hala yürüyordu.

– Siyah montlu çocuk
( Bu satırları gözyaşlarıyla kendime yazdım ve yürürken aklımdan geçenleri dış ses olarak duymaya ihtiyacım vardı. İnşallah 1 yıl sonra okuyup ben bunları aştım diyeceğim. Keşke o çocuklar gelip bi “kardeşim iyi misin” deselerdi, hıçkırarak ağlarken buraya yazmazdım )