Her insan hayatında mutlaka birilerinden hoşlanmıştır. Peki ya Aşk. Başınıza gelince anlıyorsunuz varlığını. 20 yaşımda ilk kez aşık oldum ve o adama ulaşamıyorum bile. Başlarda sadece bir hoşlantı olduğunu düşünüp uzaklaşmaya çalıştığım adama aşık olduğumu farkettiğimde, artık yaklaşmamın ne kadar zor olduğunu gördüm. Onu düşündükçe müzik dinledim, dertlerimi müziklerle anlattım. Onun ilgilendiği şeylerle ilgilendim(Beşiktaşlıyım mesela artık). Yetmedi. Zormuş gerçekten aşk. Hele de ulaşılamıyorsa. Başlarda ondan uzaklaşmasaydım eğer belkide şuan ona yaklaşmak için hiç yapmayacağım şeyleri yapmazdım. Aşk yapmayacağın şeyleri de yaptırıyormuş meğer, tükürdüğünü de yalatıyormuş. Her “Ondan vazgeçtim artık, yoruldum. Ben ona bu kadar ulaşmaya çalışırken o hiçbir şey yapmıyor.” diye bırakıp sonra “önceden ya o adım attı ve ben ondan kaçarken farketmediysem?” dediğinizde, yeniden onun fotoğraflarına bakarken gözünüzden iki damla yaş geldiğini fark ettiğinizde tüm sözlerinizi, kızgınlıklarınızı, her şeyi tükürdüğünüz gibi yalamak zorunda kalıyorsunuz işte. Zor olan bu değil aslında. Hatta belki de bu en kolaylarından. Ama insanı en çok yıpratan her seferinde “bu sefer olacak/bak o da bana baktı/…” gibi şeylerle heyecanlanıp yere çakıldığınız andaki hayal kırıklığı en zoru. Yoksa oradan geri kalkmak yeniden üzüleceğini bile bile ona ulaşmaya çalışmak onun tek bir fotoğrafına bakarak aldığınız enerjiyle gayet kolay. Aşık olmayın gençler yapmayın bu hatayı. Hee mümkün mü bu? Orası soru işareti dolu ama olsun… (şimdiden cevap veriyorum. “Hayır gidip bunları çocuğa direk söyleyemem.” Normalde tanımadığım bir insana bile çok kolay selam veren insanlarla konuşabilen ben, onu görünce far görmüş tavşana dönüyorum çünkü. Ondan net bir ışık görmediğim sürece de manyak bir deli cesareti gelmeyecektir. Neyse teşekkürler.)